İNCİL’İN Temelleri
Ekler
1: Temel İncil Öğretilerinin Bir Özeti | 2: İncil Gerçeğini Öğrenmedeki Tavrımız | 3: Mesih’in Geri Gelişinin Yakınlığı | 4: Tanrı’nın Adaleti

EK 2 : İNCİL GERÇEĞİNİ ÖĞRENMEDEKİ TAVRIMIZ

Tüm temel İncil öğretilerini okumak ve yine de halen onların iletisinin kişisel gerçekliğini takdir etmeyi becerememek, oldukça olasıdır. Bu gerçek, aktarılan ilkeleri kavramada başarısız gibi görünen diğerlerini eğitmek üzere hazırlanmış buradaki gibi bir el kitabını kullanan kişiler için çok üzücü olabilir.

İlk yüzyılda Müjdenin duyurusuna, çok gerçek yanıt vardı. Halk Müjde’yi "memnunlukla kabul etti" ve bu nedenle de "vaftiz oldu" (Acts 2:41). İletiye içten bir yanıt - Robert Roberts’in çoğu kez onu tanımladığı gibi, bir ‘sevecen iman’- olmaksızın, vaftizimin hiç anlamı yoktur. Buna sadece eş ya da ebeveynlerden gelen baskı nedeniyle maruz kalmış olanların aynı çizgide kalmaları olası değildir. Bizlerin vaftiz olanların sayılarından çok, insanların kurtuluşuna neden olmayla ilgilendiğimiz dikkate alındığında, bizim inanç değiştirmeye ikna edilenlerimizin sağlam tutumla vaftizime gelmelerini garantiye almak üzere, Müjde’ye ilişkin duyurumumuza zaman harcamaya değer.

Veriya’dakiler, "Tanrı sözünü idraklerinin tüm isteklilikleriyle aldılar ve Kutsal Yazıları, Pavlus’un kendilerine bildirmekte olduklarını kontrol etmek üzere, her gün araştırdılar" (Acts 17:11). Bu elkitabı - aslında herhangi bir insan yazılı eseri - sadece İncil öğretisini doğru olarak yansıtmak üzere bir teşebbüste bulunur. Müjde’ye gerçek bir yanıt olabilmesi için, kişisel bir düzeyde Kutsal Yazıyı araştırmak üzere gerçekten arzulu Tanrı Sözü’ne duyarlı bir idrak olmalıdır. Bu, mutlaka Müjde’nin vaazının neden olabildiği bir şey değildir; bizler sadece ilgili İncil bölümlerine dikkat çekebiliriz. Roma’daki inançlılar, onlar vaftiz olmadan önce "kendilerine verilen öğretinin özüne yürekten itaat ettiler"(Rom. 6:17).

Bedensel zevklerin yollarında inatla ısrarcı olanlar, Müjdenin gerçek iletisini asla tam olarak kavrayamayacaklardır. Onlar sonunda şöyle olup çıkacaklardır: "Tanrı yolunda gibi görünen, ama onun gücünü reddeden… her zaman öğrenen, ama gerçeğin bilgisine bir türlü erişemeyen" (2 Tim. 3: 1-7). Ne yapmak istemediğimizi bir türlü anlamayacağız. Eğer biz doğruluğun gerçek bilgisine ve yaşantılarımızı Tanrı’nın kontrolü altına getirmek üzere gerçek arzuya sahip değilsek, bizim bütün İncil okumalarımızı rağmen, asla doğrunun bilgisine ulaşamayız; bizim bu şekilde çalışmamız sadece akademik bir uygulama olacaktır. Kutsal Yazı’nın okunuşunda kişilerin birçok örnekleri vardır; ama bir yönden de o (usulüne uygun) okunmamaktadır. Bu, hepimizin eğilimli olduğu bir hastalıktır. Mesih zamanındaki Yahudiler, Tanrı’nın Sözü için büyük bir hevese sahipmiş gibi göründüler; onlar vahiyle gelmiş olarak Eski Ahit yazılarına güvendiler (Jn. 5:45 ; Acts 6:11); onlar bu Kutsal Yazıları inceleme yolu ile sonsuz yaşam umuduna sahip olabileceklerine emindiler (Jn. 5:39); ve onlar her hafta onları alenen okudular (Acts 15:21). Buna ilâveten, onların bazıları, bu bölümleri hafta boyunca dikkatle incelediler. Ama onlar yine de içlerinde Mesih’e işaret eden bu kutsal yazıların gerçek anlamını kavramakta tamamıyla başarısız oldular. İsa onlara açık ve net şekilde şunu dedi: "Kutsal Yazıları araştırırsınız…Musa’ya inanmış olsaydınız bana da inanırdınız: çünkü o benim hakkımda yazdı. Ama onun yazdıklarına inanmıyorsanız, benim sözlerime nasıl inanacak sınız? (Sizler) Musa’yı ve peygamberleri dinlemiyorsunuz" (Jn. 5: 39,46,47 ; Lk. 16: 29-31).

Yahudilerin (haksızlığa karşı) öfkesini hayalimizde canlandırabiliriz: " Ama biz İncil’i okuruz! Ona inanırız! " . Ama onlar, kapalı fikirli tavırlarından ötürü, bunu etkin olarak yapmadılar: onlar okudular ama anlamadılar; onlar baktılar ama görmediler. Onlar gerçekte o kadar kör değillerdi; ama görmek istemediler. Ruhsal gelişmemizin tüm kademelerinde bizler buna karşı gardımızı (savunma pozisyonumuzu) almalıyız.


  Back
Home
Next